Süleymaniye Yerleşkemizde bulunan Salis Medresesinde düzenlenen Çarşamba Konuşmaları kapsamında 13 Mart Çarşamba günü “Japonya’da Din, Toplum ve Değişme” konulu bir konferans gerçekleştirildi.
Japon dili, edebiyatı ve tarihi hocası olan ve uzun yıllar Japonya’da çeşitli ilmî çalışmalar yürüten, halen Ankara Üniversitesi Asya-Pasifik Araştırmaları Merkezi Müdürü olarak görev yapan Prof. Dr. Ali Merthan Dündar’ın konuşmacı olduğu programda geçmişten bugüne Japon toplumunda dinin hayattaki yeri, toplumsal değişimin dinamikleri ve bugünün Japonyası üzerine konuşuldu.
Uzak Doğu olarak betimlediğimiz coğrafyanın neden “uzak” olduğuna dair, “Orta Asya, Uzak Doğu, Orta Doğu, vs. derken Batının çizdiği coğrafi tanımlamalara göre kendi ilmî çalışmalarımızı ve politikalarımızı yürüttüğümüzü” hatırlatarak konuşmasına başlayan Ali Merthan Dündar, “Uzak Doğu hakkında kanaatten öteye geçmeyen, verilere ya da yerinde gözlemlere dayanmayan muhayyel bir algımız var. Tamamen anlatılara dayalı bir zemin üzerine ilişkilerimizi tesis etmeye çalışıyoruz” değerlendirmesinde bulundu. Ayrıca Türk-Japon ilişkileri derken Osmanlı ya da Cumhuriyet Türkiyesi değil de daha geniş bir perspektiften meseleye bakılıp, Türk dünyası/Türkistan ile Japonya arasındaki ilişkileri anlamamız gerektiğinin altını çizdi. Bu ilişkinin boyutlarına dair arşivlerde ancak kazıdıkça elde edilebilecek değerli bilgiler olduğunu belirten konuşmacı, bu ilişki ağı içerisinde Abdürreşid İbrahim’den Musa Carullah’a önemli figürlere rastlanabileceğini, hatta Musa Carullah’ın Japonya’nın İslam siyaseti içinde etkili bir konumda yer aldığına dair kayıtların olduğunu söyledi.
1853’e kadar yaklaşık 250 yıl boyunca Japonya’nın dış dünyaya tamamen kendini kapatan, ülkeye girişleri ve ülkeden çıkışları yasaklayan bir ülke olduğunu hatırlatan Dündar, dış müdahalelere-etkilere kapalılıkta ülkenin dünya siyaset ve ticaretindeki “önemsiz, göz ardı edilebilir” coğrafi konumunun da belirleyici olduğunu sözlerine ekledi. Ancak Hollanda gemileri, Japonlar “izin verdikçe” Japonya limanlarına yanaşabilmişler, temel ihtiyaç malzemelerinde alışverişler yapılabilmiş ve böylece dünyayla oldukça sınırlı bir irtibat kurulabilmiş. Nitekim o tarihte Japonların dünyaya ve Osmanlıya dair aktüel bilgileri Hollanda kaynaklı. 1853’te ise Commodore Perry’nin komuta ettiği Perry Seferi ile, ülke Batı'yla ticari ve diplomatik ilişki kurmaya zorlanıyor, ABD ile anlaşma yapılarak Japon limanları ABD gemilerine açılıyor. Bunu 1858’de imzalanan ticaret anlaşması yani kapitülasyonlar takip takip ediyor.
Ali Merthan Dündar, konuşmasına şöyle devam etti: “Hep tekrarlayageldiğimiz bir söz vardır: ‘Japonya Batının sadece tekniğini aldı, kültürünü almadı, böylece kendi kültürünü muhafaza etti.’ Hayır, bu yanlıştır. Japonya Batının yaşam tarzını, kültürünü de aldı. Bu yüzden Japonya’daki modernleşme çabaları da Türkiye’deki gibi problemli oldu. Fakat Japonya, büyük oranda homojen toplum yapısının etkisiyle, bu sancıları, geçiş dönemini kolay aştı. Ayrıca Japonya’da radikal değişim-dönüşüm süreçlerinin yaşanmadığını da not etmek lazım. Japonların en önemli ve dikkat çekici bir özellikleri var: Dışardan aldıkları her şeyi, tüm kültürel öğeleri hemen ‘Japonlaştırarak’, kendi hayat tarzlarının, yaşamlarının bir parçası haline getirebiliyorlar.”
“Bu Japonların dini nedir” diye hep merak edilegeldiğini aktaran Ali Merthan Dündar, bu soruya şu yanıtı verdi: “Japonların dini, kültürdür. Yaşam tarzıdır. Bizim anladığımız manada bir din ve dini hayat yok. Bizdeki gibi kitabî bir dinleri olmadığı için, kitabî dinlerdeki gibi bir ‘dinî hayat’a onlarda rastlayamayız.” Japon kültürü ve hayat tarzının dinî sabitelerin zaman içinde değişkenlik gösterebildiğini, tarihten günümüze Japonlaştırılmış bir Budizmin, Zen inancının, yeni Konfüçyüsçülük akımının ve Şintoizmin geleneksel izlerinin gündelik hayatta görülebileceğini örneklerle belirten Dündar, Hristiyanlığın da asker-misyoner, mühendis-misyoner olarak ülkeye gelen binlerce insanın gayretine rağmen Japon toplumunda ‘din’ olarak yerleşmediğini fakat Hristiyan yaşam tarzının ülkede moda olduğunu sözlerine ekledi. Örneğin Kore örneğinin tamamen farklı olduğunu söyleyen Dündar, Kore’de tam tersi şekilde adım başı kiliseye rastlanabiliyor ve Kore toplumu nerdeyse bir kilise toplumu ile eşdeğer görülebiliyorken, Japonya’da buna rastlanmadığını belirtti.
Japonların İslamiyet’in içine de giremediklerini belirten konuşmacı, fakat ülkede İslam’ın özellikle akademide ciddi olarak çalışıldığını, Japon dilinde yazılmış ciddi bir İslam külliyatının olduğunu, örneğin Toshihiko Izutsu gibi bir büyük âlimin yetiştiğini sözlerine ekledi. Japonya’yı en azından giriş seviyesinde öğrenebilmek için Asya-Pasifik Araştırmaları Merkezi bünyesinde yayınladıkları “Meiji Japonya’sına 150. Yılından Bakışlar” adlı kitaba bakılabileceğini salık veren Prof. Dr. Ali Merthan Dündar, son olarak gençlere şu tavsiyelerde bulunarak konuşmasını sonlandırdı: “Akademik anlamda hangi ülkeyi, bölgeyi çalışmak istiyorsanız öncelikle oranın dilini öğrenmeniz elzem. Ayrıca o kültürleri, yaşam tarzlarını anlamaya değil, öğrenmeye ve öyle kabul etmeye çalışın. Böylece ilmî üretiminizde yargılama ve çatışma tuzağına düşmemiş olursunuz.”