Doç. Dr. Enis Doko’nun “Fizik, Matematik ve Teolojide Estetik” başlıklı seminerinin ikinci oturumu ile başlayan program, Prof. Dr. Halil Berktay’ın “Batı Estetiğinde Üç Büyük Değişim: Rönesans, 19. Yüzyıl, 20. Yüzyıl” başlıklı seminerinin ikinci oturumu ile devam etti. Öğle arasının ardından Prof. Dr. İrfan Gündüz’ün “İnsan ve Tasavvuf” başlıklı semineri gerçekleştirildi.
Hocalarımızın seminerleri ile başlayan program, Kemal Sayar’ın “Güzel Görmek, Güzeli Görmek: Güzelliğin Ruhsal Gücü” başlıklı konferansı ile devam etti. Konferansın ardından İbn Haldun Akademi Bahar Seminerleri'nin beşinci hafta programı tamamlanmış oldu.
Doç. Dr. Enis Doko, “Fizik ve Matematikte Estetik” başlıklı seminerinde fizik ve matematiğin estetikte nasıl rol oynadığını ele aldı. İlk olarak kısaca estetiğin ve sanat anlayışlarının yolculuğuna değinen Doko, “Estetik nedir, subjektif midir, objektif mi?” sorularına Hume ve Kant’ın verdiği cevapları özetleyerek sözlerine başladı. Daha sonra güzellik ve estetiği fizikle ilişkilendirerek Fizikçi Dirac’ın ilkelerinden, Nobel ödülü kazandığı denkleminden bahsederek başka birkaç fizikçinin çeşitli deney ve teorilerinden örnekler vererek fiziğin estetik ile bağlantısını anlattı. Estetik ve güzelliğin fizikte nasıl önemli olduğunu ele aldıktan sonra “sanat eserleri neden güzeldir?” sorusunun cevabına odaklandı. “Sanat eserlerini fizik ve matematikten bağımsız olarak güzel olduklarını düşünüyoruz halbuki sadece müzik enstrümanları bile temel bir fizik ilkesine dayanarak güzel sesi oluşturuyor.” diyerek yeniden sanat ile fiziği bağdaştırdı. Sonrasından özellikle eski zamanlarda fizik ve matematik gibi bilimler ile sanatın nasıl iç içe üretildiğine değinerek Dürer ve Da Vinci gibi sanatçılar başta olmak üzere dönemin insanlarının fizikten etkilenerek yaptıkları sanatlara ve eserlerine örnekler verdi. Leonardo da Vinci’nin “Matematiğin olmadığı bilimlerde hakiki gerçek yoktur.” sözünü aktararak rönesans ve sonrasında matematiğin estetik duygunun oluşmasında önemli olduğunu fark edip kullanan sanatçılardan ve eserlerinden çeşitli örnekler vererek o dönemlerdeki önemli ressamların aynı zamanda geometri ve matematik alanında da bilgili olduklarını ve böylece eserlerinde bu bilimlerden de faydalandıkları perspektif kullanımının çok gelişmiş ve gerçekçi bir biçimde olduğunu belirtti. Son olarak yeniden fizikte güzellik konusuna dönen Doko, fizik ile estetiğin arasındaki tek bağın ilham ile olmadığının yapılan soyut resimlerde bile fraktallar ile karşımıza çıktığını aktardı ve estetik olarak haz veren, insanlara güzel gelen bu fraktalların doğada ve sanatta bulunan örneklerini gösterdi.
Prof. Dr. Halil Berktay, “Batı Estetiğinde Üç Büyük Değişim: Rönesans, 19. Yüzyıl, 20. Yüzyıl” başlıklı seminerinin ikinci oturumu Rönesans ve Barok Dönemlerinde Dini Sanatın İçsel Değişimi konusunu ele aldı. Avrupa tarihinin başlangıcı, Avrupa tarihi ve Hristiyanlık üzerine kısa bir özet ile sözlerine başlayıp Hristiyanlığın devletle ilişkisi ve toplumun Hristiyanlaştırılma misyonu hakkında bilgiler verdi. Avrupa tarihinin başlangıcı olarak sayılan, İlk Çağ’dan Orta Çağ’a geçilen bu dönemin, Hristiyan Avrupa’nın da başlangıcı olduğunu belirterek Hristiyanlığın yayıldığı bu sürecin aynı zamanda Hristiyanlığın dini ve kültürel hegemonyasının da başlangıcı olduğunun altını çizdi. Dolayısıyla bu dönemlerde ortaya çıkan Hristiyan sanatının, çok kuvvetli ve yoğun bir Hristiyan sanatı olduğunu ve Rönesans’a gelinceye kadar bu temalardan herhangi bir sapma görülmediğini, din dışı bir sanat alanının açılması söz konusu olmadığını ifade etti. Orta Çağ resim sanatı üzerinde daha detaylı incelemelere geçmeden önce Hristiyanlığa ve Hz. İsa’nın Hristiyanların gözünde yalnızca kutsal değil aynı zamanda ilahi bir konumda olduğuna dikkat çekti ve bu durumun sanat eserleri üzerinde yarattığı etkiler ile Hristiyan İncillerindeki anlatı ve episodların sanat eserlerine yansımalarından bahsetti. Çağlar boyunca süren, Orta Çağ ve Rönesansta Hristiyan ressam ve heykeltraşlarının tekrar tekrar bu episodların resim ve heykellerini yapmış olmasına rağmen 14. yüzyıla geldiğimizde erken dönem Rönesans ile birlikte ortaya çıkan bu estetik eşikte yaşanan değişimi, nasıl bir değişim ortaya çıktığını incelemek; Orta Çağ sanatı ile Rönesans sanatı arasındaki farkı üslup, işleyiş ve kullanılan teknik farklılığına bakarak ayırt etmeyi öğrenmek için çeşitli mozaikler, resimler ve heykel örnekleri göstererek aktardığı bilgileri daha akılda kalıcı bir hale getirdi.
Prof. Dr. İrfan Gündüz, “İnsan ve Tasavvuf” başlıklı seminerinde estetik kelimesi yerine yerli ve milli olan hüsn ve ihsan kelimelerini kullanacağını çünkü bunun bizim kültürümüzde aslında çok uzun zamandır yeri olduğunu belirterek sözlerine başladı. “İhsan” kelimesinin manasını “Allah’ı görmesek de Allah’ın bizi her an gördüğüne inanarak, Allah’ı görür gibi onun gözü önündeymiş gibi” yaşamak olarak açıklamasının ardından ihsan duygusunun aynı zamanda kültürümüzün her alanında yer etmiş bir iş ahlakı olduğunun altını çizdi. Ayrıca bir insanın her ne iş yapıyor olursa olsun o işi güzel ahlak üzerine yapmasının o işin piri olmasındaki ilk şartı olduğundan söz etti. Daha sonra peygamberler ve kıssalarında ihsan kavramının ne şekilde görüldüğünden örnekler verdi. Müslümanlar olarak elinden ve dilinden emin olunan kişiler olmanın önemine vurgu yaptı. Son olarak tasavvufi metodoloji üzerinden duran Gündüz, insan yaşayışını tasavvufa göre ele alarak tasavvufa uygun yaşayan bir insanın sahip olması ve olmaması gereken özellikleri hadis ve ayetlerden de örnekler vererek açıkladı.
Kemal Sayar, “Güzel Görmek, Güzeli Görmek: Güzelliğin Ruhsal Gücü” başlıklı konferansı ile bir psikiyatri uzmanı olarak güzelin insana ruhuna şifa verip çirkinliğin ahengi o kadar bozduğunu belirterek sözlere başlamasının ardından ruhsal sıkıntıların önemli bir kısmının çirkinliğe muhatap olmaktan kaynaklandığını düşündüğünü ifade etti. Ruha iyi gelen güzelliklerin ortaya çıkması için ise sadece nesnenin güzel olmasının yeterli olmadığını onu algılayacak olan zihin ve ruhun da güzel olması gerektiğini ekledi. Hayatın aslında güzellik peşinde bir yolculuk olduğundan ve güzelliği bulabilmek için önce güzelliği içimizde taşımamız, gittiğimiz yer götürmemiz gerektiğini aktardı. Ayrıca “güzel”in bazen saklanıp, görülmek için bizden dikkat ve çaba istediğini çünkü güzelliği sürekli görmenin güzelliği bir yeknesaklığa hapsedebildiğine; onu görmemek ya da onu bir gayretle görebilmenin ise güzeli daha da güzel kılan bir durum olduğundan bahsetti. Daha sonra sanat ve güzellik ilişkini inceleyerek sanatın insanı sıradan olanın, kavramların ve kategorilerin ötesine taşıyan bir edim olduğuna değindi. Kutsalın olmadığı bir dünyada güzelliğin de anlamını kaybedeceğini çünkü insanların güzeli görmekle kutsala bir kapı araladıklarını belirttikten sonra güzeli görenlerin aslında hüsn-ü mutlakı gördüklerini sanatın ise hakikatin güzelliğini arama yolculuğu olduğunu ifade etti.
İbn Haldun Akademi Bahar Seminerleri, 10 Haziran Cumartesi günü; Doç. Dr. Enis Doko, Prof. Dr. Halil Berktay ve Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’ın seminerlerinin son oturumu, Hattat Hüseyin Kutlu’nun kapanış dersi ve İbn Haldun Akademi Ödül Töreni ile son bulacak.
Detaylı bilgi: https://ibnhaldunakademi.com