“Sadece Klasiklerimiz” şiarıyla yayın hayatına başlayan İber Yayınları’nın ilk kitapları yayınlandı.
İbn Haldun Üniversitesi Yayınları’nın bir girişimi olan İber Yayınları, Savaş Tali’nin Genel Yayın Yönetmenliğinde “Sadece Klâsiklerimiz” şiarıyla yayın hayatına başladı.
İbn Haldun’un Külliyatı Eksiksiz Olarak Okuyucuyla Buluşturulacak
Yayınevi bünyesinde, başta İbn Haldun’un külliyatını eksiksiz olarak okuyucuyla buluşturmayı hedefleyen “Halduniyat” serisi olmak üzere, “İslâm Siyaset ve Ahlâk Klâsikleri”, “Tasavvuf Kitaplığı”, “Fütüvvet Kitaplığı” ve “Osmanlı Düşünce Tarihi Klâsikleri” başlıkları altında hazırlanan seriler kapsamında klâsiklerimizin tercüme ve yayın hazırlıkları tamamlandı.
İlk Olarak İbn Haldun ve Sühreverdi’nin Eserleri Yayınlandı
İber Yayınları’ndan ilk olarak İbn Haldun’un “Sîretü’n-Nebî: Mekke ve Döneminde Hz. Peygamber” başlıklı eseri ile Şehâbeddin es-Sühreverdî’nin “Avârifü’l-Maârif – Tasavvufun Esasları” başlıklı eseri okurla buluştu.
Yayınevi bünyesinde yayınlanan kitaplar seçkin kitapçılardan ve online kitap satış sitelerinden temin edilebilir.
“Sîretü’n-Nebî: Mekke ve Döneminde Hz. Peygamber” Arka Kapak Yazısı
Bu eser, İbn Haldun’un âbidevî dünya tarihi Kitâbü’l-İber’in Hz. Peygamber’in hayatına ayrılmış bölümünü ihtiva etmektedir. İbn Haldun’un Resûlullah’ın hayatını anlatırken takip ettiği yöntem ve bölümlendirme; İbn İshak, Taberî, Süheylî ve İbn Hazm gibi klâsik siyer müelliflerinin yöntemlerinden son derece farklı, özgün bir yöntemdir.
İbn Haldun’un Sîre’sinin özgünlüğü şuradadır: müellif, İslâm’ın doğduğu coğrafyada hâkim olan toplumsal yapıyı, Arap coğrafyasına hâkim olan kabilelerin tarihini, bu kabilelerin kendi içlerindeki ilişkiler ağını ve birbirlerine karşı konumlarını detaylı olarak izah eder. Ardından İslâm’dan önce Arap coğrafyasındaki sosyal, siyasi ve iktisadi kültürü ortaya koyar, bunun üzerine Hicret’ten sonra Medine’de kurulan medeniyeti tasvire yönelir. Daha sonra ise risâletin başlangıcına geri döner. Eser, Resûlullah’ın vefatından sonra Müslümanların Hz. Ebû Bekir’e tâbi olması ve İslâm’ın Arap coğrafyasında mutlak hâkimiyete ulaşması ile sona erer.
Bu anlamda, İbn Haldun’un siyer üslubu, onun Kitâbü’l-İber’de benimsediği üslup ve kendine özgü tarihyazımının bir numunesi niteliğini taşımaktadır.
“Avârifü’l-Maârif – Tasavvufun Esasları” Arka Kapak Yazısı
Hicrî dördüncü yüzyıldan itibaren İslâm coğrafyasının hemen tamamında yaygınlık kazanan tasavvuf düşüncesi ve sûfî yaşama biçimi, yine bu dönemde çeşitli eleştirilere hedef olmuştur. Bu bağlamda; sûfîliğin şeriata uygunluğunu göstermek, tasavvufun esas mâhiyetini ortaya koymak ve Resûlullah ile Ashâb-ı Kirâm’ın yolunu takip eden hakiki sûfîler ile eleştirilere hedef olan düşünce ve yaşama biçimlerini tefrik etmek gayesiyle büyük sûfîler tarafından çeşitli eserler telif edilmeye başlanmıştır.
Sühreverdî’nin Sünnî tasavvuf anlayışını yaymak ve sistemleştirmek üzere telif ettiği ve en önemli eseri kabul edilen Avârifü’l-Maârif, bu çabanın ilk ve en etkili örneklerindendir. Sühreverdî’ye göre; yanlış yoldaki sûfî kisveliler, selefin yolunu bilmeyen kimselerin kalblerine sû-i zan tohumları ekmiş ve neredeyse “sûfîlerin işlerinin merasimden ibaret bulunduğu” görüşü yaygınlaşmıştır. Bu tür yanlış fikirlerin yayılması, sûfîlerin ve yollarının gereği gibi tanınmaması Avârif’in esas telif sebebidir. Sühreverdî, seyrüsülûk konusunda Ehl-i sünnet mutasavvıflarının görüşlerini bir araya getirmiş, bunları Kur’ân âyetleri ve hadîs rivâyetleriyle teyid etmiştir. Sühreverdî’nin bu büyük eseri yazıldığı dönemden itibâren tasavvuf ve tekke muhitleri ile dergâhlarda sistematik olarak okutulan bir ders kitabı hâline gelmiştir.
Tasavvuf düşüncesi ve sûfîliğin İslâm tarihi boyunca eleştirilere konu olan yönlerinden arındırılması ve esas mâhiyetinin ortaya konulmasında öncü bir rol oynamış Avârifü’l-Maârif’i İrfan Gündüz ve Hasan Kâmil Yılmaz yayına hazırlamıştır.