Entelektüel Etkileşim Buluşmaları kapsamında, 24 Aralık Salı günü, Medya ve Etkinlik Merkezi, Etkinlik Salonu’nda, felsefenin önemli tartışmalarından biri olan “Allah'sız Ahlak Mümkün mü?” başlıklı oturum düzenlendi. Rektörümüz Prof. Dr. Atilla Arkan'ın moderatörlüğünü üstlendiği programın konuşmacıları, İbn Haldun Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Doç. Dr. Enis Doko ve Bilkent Üniversitesi Felsefe Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Tufan Kıymaz idi.
Programın moderatörlüğünü üstlenen Rektörümüz Atilla Arkan, konuya dair girizgâhında üniversitenin rolleri arasında entelektüel problemlerin toplumun sorunlarını çözebilecek hâle dönüştürülmesinin olduğuna, oturumda tartışılacak konunun insanın var oluşundan itibaren süregelen bir soru(n) olduğuna -ilke olarak anlam ve ahlak- değindi:
“Ahlak hayatımızın büyük bir bölümünü kapsıyor. Hayatımızın anlamına dair belli pratikleri içeren bir yönü var… İki taraf olduğu için, bu tartışma bize konu etrafında daha derin düşünebilmeyi, toplum içindeki çelişkilere göz atabilmeyi, iç perspektif sunmayı sağlayacak. Aşkın bir varlığa inanmaksızın bir ahlak mümkün mü? Yahut bu, ihtiyacı ne kadar karşılayabilir? Modern dünya bakımından yeni ama kökleri itibariyle eski bir soru(n) bu. Böylesi konularda nihai bir amaca ulaşamayabiliriz lâkin konuyla ilişkisi olan hususları/alanları derinlemesine kavrama imkânımız olacak…”
Enis Doko, konuya dair görüşlerini sunmaya “Bu formata sadece üniversitede değil Türkiye’de de ihtiyacımız var.” vurgusuyla başladı. “Allahsız ahlak olmaz.” diyen görüşü temsil ettiğini ifade ederken, öte yandan, neyi savunmadığını anlatarak konuyu detaylandırdı. Peki Allahsız ahlak olmaz derken, araştırmacı neyi iddia etmiyor?
“Birincisi, bir kişi Allah’a inanmıyorsa ahlaksız olmak zorundadır gibi bir iddiam yok. Dindarlar daha ahlaklıdır şeklinde bir iddiam da yok. Bu sosyolojik olarak incelenmesi gereken bir şey… İddiam şu: Allah yoksa, ahlakın metafizik, ontolojik bir temeli de yoktur. İddiam vicdanın ve ahlakın nesnel olmasının Allah’ı gerektirdiği. Buradaki Allah’ı İslam’ın bir tanrısı olarak değil, genel manada Tanrı kavramı olarak alıyorum…”
Doko, akabinde, “nesnel ahlak”, “hipotetik imperatif”, “kategorik imperatif” kavramlarına; Kant’ın Tanrı ve ahiret düşüncelerine dikkat çekti ve ahlakın doğası üzerine düşünmek gerekliliğini vurgulayarak şu sonuçlara vardı:
Peki bunların nesnel olarak var olduğuna inanıyorsak, bunu ne temellendirebilir?
Dolayısıyla nesnel bir ahlaka inanıyorsak, bir Tanrı’ya da inanıyoruz şeklinde bir görüş ortaya çıkıyor.
Doko, Aydınlanmanın başında da tanrı-ahlak arasında ilişki var olduğunu, sonrasında koptuğunu ifade ediyor ve felsefe tarihinden örnekler vererek, Platon için “iyi idesi” olduğunu, Stoacılarda doğa-tanrı eşdeğerliğini hatırlatıyor ve Alasdair Maclntyre’un “Erdem Pesinde Bir Ahlak Teorisi Çalışması” kitabını öneriyor ve ekliyor: “Aydınlanma ahlakı temellendiremedi…”
Rektörümüz Prof. Dr. Atilla Arkan da sözü Tufan Kıymaz'a bırakırken, konuşulan alanın davranış alanı olmadığını, bütün bunların arkasındaki ilkeler düzlemi, teorik çerçeveler düzlemi olduğu dinleyicilere hatırlattı.
Bilkent Üniversitesi Felsefe Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Tufan Kıymaz, tartışmaya getirdiği antitezler ile konunun düzlemini hem metaforik bir alana taşıdı hem de ufuk açıcı önermelerde bulundu.
Kıymaz, konuya dair iddiasına ve temellendirmelerine geçmeden evvel “Böyle tartışmalı konudaki bir etkinlik, hele ki rektör hocanın desteklediği ve moderatör olduğu böyle bir etkinliğin, tüm üniversitelere örneklik teşkil etmeli…” sözleriyle etkinliğin önemine dikkat çekti.
“Nesnel doğru” ve “öznel doğru” gibi terimler, “Ahlaki önermeler nesnel olarak doğru olabilir mi?” sorusu, “ahlaki öznelciliğin toplumsal normları açıklayıp açıklayamadığı” meselesi kuramsal arka planı oluştururken şu çıkarımlara ve “sorulara” -evet, cevaplar değil soru(n)lar- varıldı.
“O halde Tanrı ya rastgeledir, ki bu kabul edilemez, ya da bunun bir gerekçesi vardır. Temel ve ünlü itiraz budur (ikili kuram).”
Kıymaz’a göre göre “iyi-kötü” ayrı kavramlar, “yükümlülük” ayrı kavramlardır. Böyle düşününce bir başka soruna, “önsel yükümlülük” problemine gidiyoruz. O zaman sorumuz şöyle oluyor: “Eğer yükümlülük kaynağı tanrının emri ise, benim o onay çerçevesinde davranma yükümlülüğüm nereden geliyor?” Kıymaz’a göre bu sonsuza dek gider ve bir açıklama getirmez.
Esasen, nasıl bir varlık olduğumuz üzerinden şekillenecektir. Buna “uygun yaşam” diyebiliriz. Bizi diğer hayvanlardan ayıran özellik akıl sahibi olmamız. Çünkü biyolojik dürtüleri değerlendirebilen bir meleke var: Akıl. Akıl, bize seçme özgürlüğünü veriyor. Kıymaz’ın görüşü “akla uygun ahlak”tır.
“A priori” olarak çıkarabiliriz ancak Kıymaz’a göre. Sezgilerin akılla rafine edilmeye çalışılmasıdır felsefe, vicdan da en değerli sezgilerdendir.
Dinleyicilere de soruları üzerine mikrofon verildiği ve sorular vasıtasıyla konuların detaylandırıldığı, farklı yönlerden tartışıldığı program sonunda konuşmacıların ve rektörümüzün görüşü, nihayetinde bunların zor sorular olduğu ve sınırları net çizilmiş cevaplar içermediği yönündeydi.