Rektörümüz ve Akademisyenlerimizle 15 Temmuz Üzerine Konuştuk
14.07.2021
15 Temmuz darbe girişiminin 5. yıldönümünü idrak ederken, milli iradenin, milyonlarca vatandaşımızın sokaklara ve meydanlara inip darbecilere geçit vermeyişini, bu mücadele sırasında şehit düşenleri ve gazi olanları saygıyla yâd ediyoruz.
15 Temmuz darbe girişiminin 5. yıldönümünü idrak ederken, milli iradenin, milyonlarca vatandaşımızın sokaklara ve meydanlara inip darbecilere geçit vermeyişini, bu mücadele sırasında şehit düşenleri ve gazi olanları saygıyla yâd ediyoruz. Rektörümüz Prof. Dr. Atilla Arkan, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Alev Erkilet ve İslami İlimler Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Bilal Aybakan ile 15 Temmuz bağlamında birer söyleşi yaparak aşağıdaki soruları yönelttik.
15 Temmuz darbe girişiminden bu yana geçen süreçte 15 Temmuz ruhu nasıl bir değişim-dönüşüm geçirdi? Milletimiz 15 Temmuz tecrübesinden nasıl dersler çıkardı?
15 Temmuz sonrasında, tek tek bireylerde ve genel olarak toplumumuzda FETÖ ve ona benzer yapılara karşı güçlü bir hassasiyet oluştuğunu düşünüyor musunuz? Ülkemizin bekası ve milli iradenin üstünlüğü açısından böyle bir hassasiyetin gerekliliği/güçlendirilmesi noktasında neler söylemek istersiniz? Akademi bu konuda neler yapabilir?
Prof. Dr. Atilla Arkanİbn Haldun Üniversitesi Rektörü
15 Temmuz Türk milleti için dönüm noktalarından bir tanesidir. 15 Temmuz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türk milletinin kendi geleceğine sahip çıkma iradesidir. Hangi kisve altında olursa olsun, millet, iradesine el koyma teşebbüslerine direneceğini göstermiştir. Bu irade ve sağduyu hâlâ güçlüdür. FETÖ, dinî kisveli bir örgüt olduğu için dinî alana olumsuz etkisi oldu. Din-devlet-toplum ve birey ilişkiler ağının daha dikkatli analiz ve yönetilmesi ihtiyacı doğdu. 15 Temmuz direnişiyle Türk milleti darbeler devrinin kapandığını gösterdiği için darbe heveslisi siyasal partiler dahi söylem ve yöntemlerini değiştirmek zorunda kalmıştır. Demokratik rekabet alanının güçlenmesi ve yeni Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi sebebiyle yeni partiler de kurulmaktadır. Türk milleti gelişmeleri yakından takip etmektedir.
15 Temmuz sonrası dinî veya gayri dini FETÖ benzeri yapılara karşı bir hassasiyet oluştu. Türk milleti hiçbir sosyal grubun, devlet veya toplum üzerinde demokratik olmayan güç kullanımına razı değildir. Geliştirilmesi gereken yön, herhangi bir toplumsal grubun devlet üzerinde gayri demokratik yollarla etki ve güç oluşturmasını engelleyecek açık ve şeffaf mekanizmaların güçlendirilmesidir. Akademi, milli irade şuurunun güçlendirilmesine hizmet etmektedir. Akademinin asıl katkısı, uluslararası ilişkiler ve toplum düzeyindeki değişimlerin çok iyi analiz edilmesiyle olur. Biraz daha açacak olursak, yapay zekâ kullanımına dayalı üretim biçimleri, bilim-teknoloji çizgisindeki gelişmeler, veri madenciliği ve yeni medya sayesinde; devlet, şirketler, toplum, sivil toplum örgütleri ve birey arasındaki etkileşim ağlarında yeni dinamikler oluşmaktadır. Bu durum milli iradenin korunumu noktasında yeni imkânlar kadar yeni risk alanları da oluşturdu.
Sosyal medya üzerinden seçimlerin manipüle edilebilmesi, sosyal medya şirketlerinin mesajların görünümlerini kontrolle kamuoylarını yönlendirmeleri, şirketlerin veri madenciliği ve yapay zekâ kullanımlarıyla bireylerin özgürlüklerinin aleyhine tüketimi arttırarak kendi kârlarını maksimize etme çabaları yeni risk alanlarına örnektir. Bu yeni gerçekliği kavrayıp Türk toplumuna uygun çözüm ve direniş noktalarının inşası ise tarihsel birikimi ihmal etmeyen çok disiplinli araştırmalara ihtiyacı artırmaktadır. Akademinin liderliği bu tür çalışmalarla güçlenebilir ve topluma katkısı böylece çok daha fazla olur. Tarihsel birikimle yeniyi anlamak, geleceği inşa edebilme gücü verir. Bu kapasiteye sahip akademi çok önemli bir kazanım ve hedeftir.
Prof. Dr. Alev Erkilet İbn Haldun Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı / Sosyoloji Bölüm Başkanı
15 Temmuz 2016’da ülkemizde bir askeri darbe teşebbüsü oldu. Bu teşebbüsü, önceki darbe girişimlerinden ve darbelerden ayıran ve sosyolojik açıdan çok önemli kılan husus, toplumun farklı kesimlerinin kenetlenerek sokağa çıkması ve bu girişimi başarısızlığa uğratmasıdır. Literatür bize askeri darbelerin genellikle güç konumlarına yakın kişiler tarafından gerçekleştirildiğini ve iktidarın güç odakları arasında el değiştirdiğini söylemektedir. Osmanlı’dan bu yana süregelen ve 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat darbelerinde de tezahür eden yöneticileri askeri müdahalelerle değiştirme alışkanlığına karşı toplum 15 Temmuz’da açık ve net bir tavır koymuştur. Bu tavır, demokrasi yazını açısından da önemli sonuçlar doğuracaktır. Zira politik bilinç, dayanışma ve kararlılığın hakları koruma konusunda sonuç getirici olduğu görülmüştür. Bu dinamizmin aradan geçen beş yılda süreç hakkındaki analitik değerlendirmelere yerini bırakması doğaldır. Bu, 15 Temmuz ruhunun zayıfladığı manasına gelmez; tam tersine yeni bir aşamaya geçtiği manasına gelir. Bu aşama, bu tür müdahalelerin bir daha tekrarlanmaması için ne yapmamız gerektiğini düşünme aşamasıdır.
15 Temmuz sonrasında, toplumda, darbelerin kaçınılmaz olmadığı idrakinin geliştiğini düşünüyorum. Bu Türkiye deneyimi açısından önemlidir. Bireyler, aktif özneler olarak kendi hayatları ve toplumun kaderi üzerinde etkili olabildiklerini gördüler; dayanışmanın önemini fark ettiler ve güçsüz olmadıklarını algıladılar. Güçlü ve özgür bireylerin dini, sosyal ya da politik yapılarla ilişkilerinde de pasif ve bağımlı olmak yerine aktif, analitik ve eleştirel bir tavır takınacağı söylenebilir. Bu katılımcı demokrasilerin de öngerektirdiği bir vasıftır. Özenle korunması ve geliştirilmesi lazım. Bir yandan siyasal katılımı azamileştirecek yapıları hayata geçirmeye çalışırken diğer yandan 15 Temmuz sürecine dair sosyo-politik analizlerin yapılmasını teşvik etmek yararlı olur. Akademi bunu yapıyor ama daha da fazlasını yapmalıdır. İlahiyat, sosyoloji, siyaset bilim gibi alanlarda üretilecek nitelikli araştırma ve tezlerle sürecin anlaşılmasına katkı sağlamalıdır.
Prof. Dr. Bilal Aybakan İbn Haldun Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekanı
İki soruyu birleştirerek cevaplandırmak isterim. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki meşruiyetten yoksun herhangi bir yapı veya oluşum ne adına olursa olsun toplumun sağduyusu karşısında tutunup muvaffak olamaz. Her halükârda halkın kahir ekseriyeti bu tür maceralara geçit vermez. Bunun en güzel örneğini milletimiz 15 Temmuz gecesi vermiştir; sokaklara dökülen halkımız iradesine sahip çıkarak bir destan yazmış ve haklı olarak bütün dünyanın takdirini toplamıştır. Allah’ın izniyle bu ruh, küllense de sönmez, hin-i hacette yeniden şahlanır. Bu arada bir tespitte bulunmak gerekirse malum yapı ne yazık ki en büyük tahribatı dine yapmıştır; çünkü dine ve dindara duyulan güveni ciddi anlamda zedelemiştir. Güven duygusu bir kere zedelendi mi artık kolay kolay onarılamaz. Gerçi insanımız artık eskisinden daha fazla araştırma ve sorgulama yolunu seçmektedir, zira ağzı sütten yanan yoğurdu üfleyerek yer. Yaşananlardan ibret almak adına ve işin asli mecrasına dönmesi için din eğitimi veren kurumlar güvenilir sahih içerik üretmek ve halkı din gibi hassas konularda bilinçlendirmek durumundadır. Ayrıca akademi olarak da milletimizi küresel rekabette başarıyla temsil edebilecek yeterlik ve yetkinlikte ilim insanları yetiştirmek durumundayız. Ülkesine ve milletine sadık, donanımlı böyle bir kuşak geleceğimizin güvencesi olur, ama ne olursa olsun ehliyet ve liyakatten asla taviz verilmemeli ve sonuna kadar hak ve hukuka riayet edilmelidir. Bu konu o denli hassas ki yapılan kimi yanlışlıklar sıklıkla dillendirilerek milletin inanç ve direnci kırılmaya çalışılmaktadır.